Online Kisiler

Son Haberler :
Home » » Tüm Zamanların Moda İdolü : Audrey Hepburn

Tüm Zamanların Moda İdolü : Audrey Hepburn

{[['']]}
Audrey Hepburn, Hollywood dünyasının gelmiş geçmiş en zarif ve en şık ismi olarak anılıyor. Modacılar hala onun giysilerinden ve stilinden esinleniyor. Kapri pantolonu, babet ayakkabıları, fuları, kaküllü saçları, incileri… Şimdilerde yeniden moda olmaları tasarımcıların durup durup başa dönmesi değil; bunlar, beyaz perdeye damgasını vuran moda duayeni Hepburn’ün ayak sesleri ...


Klasik Hollywood filmlerinin yarattığı starlar, uzun yıllar modadaki değişimlerin öncüleri oldu. Müzikaller, gangster filmleri, western filmler… Bunlar aynı zamanda kostüm filmleriydi. Çünkü film başına 20 – 30 kostüm tasarlanırdı. Moda, filmin en can alıcı unsuruydu, hatta bazen filmin diğer bazı öğelerinden öncelikli duruma geçerdi. Bu inanılmaz şık ve fantastik giysileri, mücevherler ve kusursuz makyaj tamamlardı. Kadınların hayat ve fanteziler arasında kurdukları bağ, biraz da beyaz perdenin etkisi altındaydı. İnanılmaz gelebilir ama bazen, omuzların üzerinden baygın baygın bakmak bile moda olabiliyordu. Çünkü o zamanlar her film yeni bir akımın başlangıcıydı. Esas kız filmin ana karakteri olmakla kalmaz, giyim stiliyle filmdeki karakterini yansıtırdı. Modaya güç veren beyaz perdeydi. Moda zaten kendi başına büyük bir güçtü; kadınları sıradanlıktan kurtarıp, güzel, farklı ve arzulanır kılan bir güç…

Romantik komedinin prensesi
60’ların New York’unda, hüzünlü biten bir gecenin sabahı…  Şehrin göz alıcı mücevher dükkanı “Tiffany” vitrini önünde, çok güzel bir genç kadın… Amerikalı yazar Capote’nin ünlü kitabından Blake Edwards’ın sinemaya uyarladığı “Tiffany’de Kahvaltı” filminde Audrey Hepburn’ü, özgür ruhlu bir tatlı kaçık olan Holly Golighty rolünde izliyoruz. George Peppard ise komşusu Paul Varjak rolünde. Hepburn’ün saçındaki topuzundan ağızlığıyla içtiği sigarasına, kırmızı rujundan kayık yaka siyah elbisesine kadar zarafetini; bu giriş sahnesinin büyüsünü hiç kimsenin unutamadığı bir filmdir “Tiffany’de Kahvaltı”. İşte bir Hepburn stili, klasiği, zarafeti ve geçmişten bugüne izleri….

Masum ama dişi

50’li yılların başından itibaren hanımefendi ifadesiyle tasarlanan kreasyonlar, Audrey Hepburn’ün sinemaya girmesiyle yeni bir kimlik kazandı. Hepburn, o dönemlerde kadınların giymesinin hayal olduğu, yalnızca biniciler için tasarlanan- ki şimdilerde yeniden moda olan – kapri pantolonu yalnızca filmlerine değil, günlük hayata da taşıyarak bir devrim yarattı. Kaprilerin üzerine giydiği gömleklerin düğmelerini göğüs hizasına kadar açtı. İnce, uzun boynunu pembe fularlarla sardı. Saçlarını kısacık, kaküllü kestirdi. Hanımefendi ifadesine, ele avuca sığmaz çocuk görüntüsünü katarak, özgür kadının sembolü oldu. Seksi bir kadın olmayı hiç düşünmedi. Oysa hep dişiydi. Mini eteğin mucidi Mary Quant, Hepburn için: “O, gelmiş geçmiş en zarif giyinen kadındır” diyor. İşte o yıllarda moda, Audrey Hepburn’ün devrimleriyle yeniden hayat buldu.

Kapri pantolon Audrey Hepburn ile dünyaya yayıldı
Aslında kapri pantolonun hikayesi Kapri Adası’nda başlıyor.  1950′lerde Kapri Adası, Riviera ve Monte Carlo’da tatil yapan stil düşkünlerinin üzerlerine geçirdikleri, boyu dizin hemen altında, çoğu zaman bir yırtmaçla biten kapri pantolonlar; babetler, “twin-set” merserizeler, büyük güneş gözlükleri ve eşarplarla tamamlanırdı. Stili sinema dünyasında yaygınlaştıran Audrey Hepburn, ‘Roma Tatili’ ve ‘Komik Yüz’ filmlerinin sahnelerinde giydiği, “Beatnik” geleneğine uygun olarak bileğin hemen üstünde biten, yırtmaçlı siyah kapri pantolonu, babetleri, boğazlı kazağı ve eşarbıyla ölümsüzleştirerek tüm dünyaya yaydı.
Hepburn’ün cesareti hemcinslerine de örnek oldu. Kadınlar erkek giyiminin rahatlığını keşfederek, günlük yaşamlarında kullanmaya başladılar. Hatları ortaya çıkaran pantolonların üzerine blazer’lar, erkek yaka ceketler giyip, boyunlarına fularlar sardılar. Enselerinde topladıkları uzun saçlarını Hepburn gibi ya omuzlarından salıverdiler ya da kısacık kestirdiler. Her kadın kendi içinde bir Hepburn efsanesi yaşattı, zarifliği, bakışları, filmlerinde oynadığı masum ve çılgın rolleri gerçek hayata olabildiğince taşıdı.

En büyük hayranı
İlk olarak modacıların ve moda fotoğrafçılarının dikkatini çeken Hepburn hakkındaki en iyi tanımlamayı ilk aşkı, ünlü modacı Ralph Lauren yapıyor: “Hiçbir model benim kıyafetlerimi onun gibi taşımadı ve hiçbir model zarafetini onun gibi sergileyemedi.” Evlilikle sonuçlanmasa da, 30 yıl süren ve hiç ölmeyen bir dostluğun başlangıcı olmuştu bu aşk. Lauren: “Audrey’nin her filmini hala büyük bir tutkuyla seyrederim. Filmlerindeki aşklarını tekrar tekrar yaşarım onunla. ‘Roma Tatili’ndeki Gregory Peck olurum kimi zaman ya da ‘Charade’deki Cary Grant. Onun en büyük hayranı bendim ve hala da öyleyim” diyor.
Audrey Hepburn, Hollywood’un en iyi giyinen idolüydü. Modacılar onu hayal ederek kreasyon hazırlardı. “Asıl sihir onda gizliydi” diyor Givency ve devam ediyor: “Benim ilham kaynağımdı. Çevirdiği birçok filmde onunla birlikte çalışma şansını elde ettim. O, tek kelimeyle mükemmeldi. Beni Amerika’ya tanıtan o oldu.” Hepburn ise sahip olduğu stili Givenchy’ye borçlu olduğunu söylüyor. Örneğin Givenchy’nin “Sabrina” filmi için tasarladığı kostümlerle Hepburn en iyi kostüm dalında Oscar kazanmış bir yıldız.

“Her şey” demek belki iddialı olur ama, şimdilerde yeniden moda olan pek çok şey, yıllar önce modanın süzgecinden geçmiş, beyaz perdenin starları tarafından hayata geçirilmişti zaten. Zamanın en ünlü moda dergilerine kapak olan, moda akımlarına yön veren Audrey Hepburn ise her zaman yeniliklere açık oldu. Seçimlerinde bu derece titiz olan Hepburn ile çalışmak için sıraya giren modacılarsa hep “bir numara” oldu. Bugün duyduklarımız onların ayak sesleri…



Audrey Hepburn hakkında
Audrey Hepburn, 4 Mayıs 1929’da Belçika’nın Brüksel kentinde doğdu. Anne ve babası, Audrey henüz bir yaşındayken boşandı. Audrey annesinin yanında kalarak babasını bir daha hiç göremedi. 10 yaşındayken annesi başka bir adamla evlendi ve Hepburn yeni babası ile birlikte Nazi işgali altındaki Hollanda’ya göç etmek zorunda kaldı. Burada oldukça zor bir çocukluk geçiren Hupburn’un sinemaya büyük ilgisi vardı ve oyuncu olmanın düşlerini kuruyordu.

Oyuncu olabilmek için İngiltere’ye giden Hepburn ilk filmi “Young Wives Tale“da (1951) rol aldığında 22 yaşındaydı. Bu ilk filminde güzelliği ve zarafeti ile izleyen herkesin dikkatini çeken Hupburn hızlı bir yükselişe geçti.

Monte Carlo Baby“, “Lavender Hill Mob” ve “Secret People” gibi filmlerde oynadıktan sonra Hepburn, 1952’de rol aldığı “Roman Holiday” ile büyük başarı kazandı. “Roman Holiday” Hepburn’un ilk başrolüydü ve Gregory Peck ile birlikte rol aldığı filmden bir de En İyi Kadın Oyuncu Oscar’ını kazandı. Bu ödül onu bir anda yıldız mertebesine yükseltti ve Hepburn hızın hiç kaybetmeden ard arda başarılı yapımlarda rol aldı.

1954’de usta yönetmen Billy Wilder’ın “Sabrina“sında ünlü oyuncu Humphrey Bogard ile rol alan yıldız bu filminden bir Oscar adaylığı kazandı. Daha sonra Hepburn “War And Peace“, “Funny Face“, “Love in the Afternoon“, “Green Mansions” ve “The Unforgiven” gibi filmlerde rol aldı. Kariyerinin bu kısmında dönemin en ünlü yönetmenleri ve aktörleri ile çalışan Hepburn çalıştığı herkesi kendine hayran bırakıyordu. O yalnızca güzel ve yetenekli bir oyuncu değil aynı zamanda zarif bir hanımefendiydi. Güzel yıldız daha sonra

My Fair Lady“, “Breakfast at Tiffany’s” ve “Wait Until Dark” gibi filmlerle büyük başarı kazandı.

Audrey Hepburn tüm oyunculuk kariyeri boyunca sayısız ödülün sahibi oldu. 1954’de “Roman Holiday” ile kazandığı Oscar’ın yanında tam 4 kez En İyi Kadın Oyuncu Oscar’ına aday gösterildi. Bunun yanında 2 kez İngiliz Film Akademisi Ödülleri BAFTA’yı kazanan Hepburn bu ödüle iki kez de aday gösterildi. Ayrıca Hepburn’un iki adet Altın Küre Ödülü var.

Audrey Hepburn bu başarılı oyunculuk kariyerinin yanında birçok yıldız oyuncu gibi özel hayatıyla da sürekli gündemde kaldı. Gerek William Holden ile yaşadığı fırtınalı aşk gerek Mel Ferrer ile yaptığı sorunlu evlilik tüm dünya tarafından yakından takip edildi. Hepburn’un Mel Ferrer’den Sean adında ve Dr. Andrea Dotti’den Luca adında iki çocuğu var.

Audrey Hepburn 1990’da oyunculuğu askıya aldı ve yalnızca çok özel projelerde yer aldı. Hepburn tüm bu şaşalı yaşamının yanında hayatını hiç görmediği babasını bulmaya adamıştı ancak bu isteğine bir türlü ulaşamadı. Babasının 2. Dünya Savaşı sırasında öldüğü sanılıyor. Audrey Hepburn 20 Ocak 1993’de İsviçre’de kanserden öldüğünde 64 yaşındaydı. Hepburn’un mezarı şu an İsviçre’de bulunuyor.


Ağustos 2004, Moda Osmanbey
Paylas :

Yorum Gönder

 
Support : Copyright © 2011. Çok Seksi - All Rights Reserved
Template Created by Creating Website Published by Mas Template
Proudly powered by Blogger